23 Aralık 2009 Çarşamba

Yeah I'm Back!

Evet, geri dönmüş bulunmaktayım! Bir ara çok baydım lakin şu an kendimi tekrar hazır hissetmekteyim, keyifliyim. Neler oldu neler bitti bir bilsen blogum! Hatta su an yan masada oturan iki bayandan biri digerine "Ay inanmiyaraaam cakmaklarimiz aynii!" dedi ve devamını şu cümleyle getirdi: "ama benimkisi daha kalın. Kalınının pembesiiii!" Hayat garip blogum. Musvedde kaynıyor toplum!

Eh, daha ne olsun, iyilik saglık. Dersler koşuşturmaca. Bildigin gibi. Satj defterim ve raporum iade edildi. Adete raporum ve defterim acemi asistan tararfindan kurban edilmiş. Okumamış dahi! Burdan sana sesleniyorum MC, adam ol! Bitti. Bu kadar. Adam benim staj raporumdan korkmuş bence! Fazla uzun olmuş. Tabi benim anarşili kimliğim rahat durur mu? Durmaz tabi. Eksik dediği her şeyi bulup soluğu odasında aldım. Sıkıca çemkirdim hemen. Ama çok kibardim çemkirirken! Karsı koyamadı tabi. Bir kaç Dakika'dan ibaret olan bu monologun ardından staj raporumu kabul ettirdim. "Bence siz kalınlığından korkmuşsunuz. Bana da bu kadar kalın staj defteri getirseler ben de helada okurdum" dedim. Güldü. Staj defteri değiştirilmese bile 2. teslimde kabul olduğunu söylediğimde arkamda kalan tüm asistanlar çıkcikçikcik yaptılar. Adeta yeni asistana ispiyonlanmak onlara çok koymuş olmalı, bence. Ben böyle bir özensizlik yapıyor olsam, koyardı. Sonuçta staj raporum kabul edildi. Kaldı staj defterimin sayfalarının imzalatilmasi. Artık elim mahkum gidicem. Hem Necati'yi de özlemiştim!

12 Eylül 2009 Cumartesi

Yağmur

Yağmuru izlemeyi çok özlemişim. Sanırım bugün uzun süredir beklediğim balkonda sıgara ve kahve olayını gerçekleştirebilirim! Belki de sonra şu hasta halimle biraz sahilde yürüyüş yaparım. Doğa olaylarını seviyorum. Her şeyden daha leziz değil mi? Ağızınızdaki tüm tatları temizleyebilir adeta! Şimdi de keyfini çıkartalım biraz...

Canı sıkılanlara, ağlayanlara, sıkılmışlara, güne kötü başlayanlara, uykusu gelmiyenlere, içinde bir sıkıntısı olanlara, keyifsiz olanlara bir tavsiyem var. Sadece hafif bir gülümsemeyle bu şarkıya eşlik edin. Sözlerini bile bilmenize gerek yok, sadece eşlik edin. Bittiğinde gülümsediğinizi ve ferahladığınızı görüceksiniz!

Louis Armstrong-What a wonderful world

http://www.youtube.com/watch?v=vnRqYMTpXHc

11 Eylül 2009 Cuma

Meğerse Ne Güzel Şarkıymış!

Bobby Mcferrin - Don't Worry Be Happy

http://www.youtube.com/watch?v=d-diB65scQU


Here is a little song I wrote
You might want to sing it note for note
Don't worry be happy
In every life we have some trouble
When you worry you make it double
Don't worry, be happy......

Ain't got no place to lay your head
Somebody came and took your bed
Don't worry, be happy
The land lord say your rent is late
He may have to litigate
Don't worry, be happy
Lood at me I am happy
Don't worry, be happy
Here I give you my phone number
When you worry call me
I make you happy
Don't worry, be happy
Ain't got no cash, ain't got no style
Ain't got not girl to make you smile
But don't worry be happy
Cause when you worry
Your face will frown
And that will bring everybody down
So don't worry, be happy (now).....

There is this little song I wrote
I hope you learn it note for note
Like good little children
Don't worry, be happy
Listen to what I say
In your life expect some trouble
But when you worry
You make it double
Don't worry, be happy......
Don't worry don't do it, be happy
Put a smile on your face
Don't bring everybody down like this
Don't worry, it will soon past
Whatever it is
Don't worry, be happy

10 Eylül 2009 Perşembe

Staj Bitti, Ben de Bittim

09.09.09 itibariyle şeytana pabucunu ters giydirmek suretiyle stajımı tamamlamış bulundum. Tamamladım tamamlamasına da, ben de "tamam" oldum. Yine birikmişim yine birikmişim. Nerde başlasam acaba? Kronolojik sıraya göre gidelim bari.

Hayatımda hiç duymadığım bir mevzu var, baklava mevzusu. Şimdi şöyle oluyor; staj yapıyorsunuz, staj bitiyor, defter imzanıcak, baklava getiriyosun. Agnostik düşünen bir insan değilim bu yüzden:

1)Baklava ne lan? Ömrüm boyunca duymadım böyle bir adet!
2)Defterimi imzalatmak için niye baklava getiriyim?
3)Diyelim ki baklava getiricem, niye staja gidiyim? Evimde oturur hayal gücümle dolurur, sonra 1 tepsi baklavayla gider defteri imzalatırım.

Yazık, diğer stajyerler de hep baklava getirdiler giderken. Kendileri gitti baklavaları kaldı. Neyse keselerine bereket, iyi enerji yaptı. Ben de bir ali-cengiz oyunu yapıp, işi bir hokkabaz misali el çabukluğuna getirip defeteri günü gününe yazıp imzalatıp baklavayı hatırlatmadan tüydüm. O kadar para nerde bekar evinde?

-bu sahne biter-

-ALLAHIN BELASI SÜPER-STAJYER!

(3 gün önce, 08.09.09)

Sabah yağmur yağıyo. Şirkete zor atmışım kendimi. Uyumak istiyorum. Staj defeterimi tamamlıyorum. Uykuya direniyorum.Kahveler üst üste gidiyor. Süper stajyer süperliğini yaptı ve ofisin envanterini kontrol etti. Ivır zıvır eksiğimiz varmış meğer. Poşet dosyalar, o mavi vıngıl vıngıl olan telli dosyalar. İsimlerini bilmiyorum ama markasıyla hitab ediyorlardı. Selpak gibi, neskafe gibi. Sonra işte IFS üstünden sipariş verdi. Sipariş kağıdını çıkarttı printerdan. Sonra etrafına bakındı ve beni gözüne kesitrdi.

-Arda ya rica etsem bi depoya gidip şu malzemeleri alır mısın?
-Olur olur, hava almış olurum.

Havayı aldım, babayı da aldım. Şimdi şöyle oldu. Kağıdı aldım, baretimi aldım gidiyorum. Dışarıyı gördüm, hayatımda böyle bir yağmur görmedim ben! Bardaktan "boş ol boş bol boş ol" şeklinde su boşanırcasına yağmur yağıyor. Tırstım ama hayır, "o süperse ben de olabilirim!", öyle olmuyormuş süper olmak tabi. "Süperlik" kavramını kavrayamamışım henüz. Çıktım dışarı, tabi asiyim, farklıyım, konversle gezerim. Aklıma sıçayım! Donuma kafar ıslandım afedersiniz. Depoya su basmış, bileklerime kadar suya girdim, tabi o temiz bir yağmur suyu değil yere düştükten sonra. Leş gibi oldum ofise döndüm.

-aaa ıslanmışsın, o kadar yağıyo mu ya?

Müstahakını vermek lazım o SS'e! Ne demek ya "aa ıslanmışsın"! Yok kıçımda şemsiye taşıyorum. Üstümde beyaz üniformamla erotik görüntüler sergileyerek helaya gittim. Hayır uyumicam bu sefer! Çoraplarımda suyuları sıktım. Saat 9.30 civarıydı. Saat 17.30 civarında kurudu ayaklarım!

Arada 2 gün geçti. Perşembe sabahı, sıkı bir küfürle adını andım. Enayilik bende tabi, asabiyetten sövüyorum. Tek burun deliğim iptal ve boğazımda çok sıkı bir acı var. Hapşuruyorum falan. Tad alamıyorum hir bir şeyden. Çıldırdım! Tam da tatilim yeni başlamış 2 yılın ardından ilk defa, ama ben nefes alamıyorum! Seni seviyoruz süper-stajyer! Düşüncelisin sen, süpersin...

E tabi nihayetinde tatil başladı, hayatımın ilk tatli ekşi tavuk ve sebzeli noodle denemesini yaptım! Hiç fena olmadı aslında! Daha da yaparım, inek gibi oldum yedikçe, çok sevdim. Dışarıda bahşişi dahil 50tl'ye falan yenilyiyor bu ikili. Bir bardak meşrubat dahil bu fiyata. Ben epey ucuza hallettim bu işi. Mutluyum, umutluyum, hele bir iyileşiyim o zaman süper-stajyere baklava yedirmeye gelidicem şirkete. Oku bunları oku süper-stajyer! Süperlik nereye kadar?

6 Eylül 2009 Pazar

Vakit Geç Olmuş

Saat de geç olmuş artık. Uyunmaz değil mi? Bence de uyunmaz. Hele arkadaşların, evinde sabahlıyorsa hiç uyunmaz! Aslında sıkı bir göt korkusu durumu var. Adeta staja geç kalmaya korkuyorum. Neredeymiş anarşi ne olmuş? Tırt anarşik bunların hepsi! Korkum geç kalma azarı değil de stajı yakmaları. Özür dilerim anarşi, ama o kadar da "kaybedecek bir şeyi olmayan adam"ı oynayamam! Aslında oynarım da, kafamda 1500 tane olay varken bir de onun derdiyle uğraşamam, ne ironik değil mi?

Geç kalmanın da ayrı bir keyifi var aslında. Günün zaten belli bir kısmını yiyeceğiniz azara takas edersiniz. Bu iyi olur, gününüz rahat geçer. Kafa rahatlar, enerji gelir. Ama tabi kafanız bu azarı kaldırıyorsa, "utility" olayları bunlar. Ben de kendi yöntemimi geliştirdim. Ya hep ya hiç kanunu, pek orjinal gelmiyor kulağa sanırım, yanlış mıyım? Şimdi şöyle işliyor bu kanun; eğer saat 00.00'ı geçerse uyuma, saat 00.00'dan önceyse uyu. Pazar günü saat 23.00'ı geçtiyse uyuma diye de bir eki var. Aslında şahane işliyor. Çoh keyifli. Sonra ki günlerde erken yatarak durumu telafi edebilirsiniz. Bu da benim küçük başarı formülüm (!). Her neyse, ensemi bir miktar yelledikten sonra sizlere iyi akşamlar diliyorum. Sabah okuyanlara da iyi günler diliyorum. Okumayan bünyeye de hayatında başarılar diliyorum.

Anarşi


Paylaşmak istediğim küçük bir kesit var sizinle. Bu kesit V for Vendetta'dan. Peki nerden mi buldum? Gayet şirketteyken yanımda duran scannerdan çizgi romanın sayfalarını taradım garip bakışlar altında. İşte geliyor en sevdiklerimden biri ("Ağır ceza mahkemesi ikinci versiyon" diye başlar):

4 Eylül 2009 Cuma

Ne Birikmişim Be!

Günlerdir üşeniyorum, uykum geliyor vesaire ve yazmaktan vazgeçiyorum. Artık buna biri dur demeliydi. Kimse demedi ben durdum tabi ki! Nerden başlasam bilemiyorum ağzımın suyu akıyor! Günlerdir bu anı ilginç olayları mesaj misali yazıp taslaklara atıyorum! Dayanamiciğim, başlıyorum kuzum!

Uyumaktan gireyim yine. Klasik bir gün arda uyanmış işe gitmiş bla bla bla... O DA NE? Arda'nın uykusu var! Pozisyonu çözmüş, koltuğunda rahat rahat uyukluyor! Arada bir patrona bakıyor sadece. (1st person açısına geçerekten) Huzur içinde yatıyorum ben orda. Sol omzuma bir el dokundu. Bu bir ilkti, beni İbrahim Bey uyandırdı. Ofisin en sakin bireyi. Efsane sakinlikte. Sadece işine odaklanıyor. Neyse, beni dürtmesiyle uyandım ve bana "müdür şimdi çıktı odasından döndüğünde seni böyle görmesin!" dedi Ne kadar kibar, ne kadar düşünceli değil mi? Beni böyle uyandırın, ciğerimi yiyin. Ben ciğer sevmem ama şahsen. Ama varsa bi' çorbanı içerim! Neyse müdür gelinceye kadar uyanık durdum, sonra gelince uyudum doğal olarak. Uyuyorum mis gibi. Süper-stajyer le ilgili bir detayla bölüyorum konuyu. Bu süper-stajyer tersanenin bir çalışanı oldu. Resmi olarak çalışıyor adam! İnanılmaz! Hemide ikinci öğretime geçip sabahları çalışıcak! Ben 1 ay veriyorum ömrüne. Daha da süper olamaz zaten. Her neyse devam edeyim efendim. Ben uyuyorum süper-stajyer işi yapıyor. Akabinde beni bir el dürttü. Diyalog şöyle gelişti:

A:Nooldu lan?
SS: Yok uyuma diye dedim?
A: Niye biri bişey mi dedi?
SS: Yoo...
A: Ha tamam. mırmırmırmı... horrr...guzzz
SS: Şaka şaka uyan. Birisi bişey dedi. Elkin abi uyardı.
A: Harbi mi lan?
SS: Yok yok şaka da, sen uyuma yinede

E kaçtııı! Hani nerde uyku? Uyku mu bıraktın adamda süper-stajyer! Neyse efendim, hakim olamadım kendime. Devam edeyin izninizle. Haftanın 2. bombası gelir.

Takip eden günde yine işe gitmişim. Uyukluyorum. Uyuyamadım, bu sefer rahat edemedim nedense. Ses vardı sanırım veya müdür yine köpekbalığı misali iş peşinde koşturuyodu. Hatırlamıyorum. Ben de "helaya gidiyim de uyuyayım bari" dedim. Kalktım, kısa bir yolculuktan sonra helaya vardım. Klozet kapağı kapatılır. Epey sağlam monte edilmiş çelik kasa peçeteliğe kollar koyulur. En tatlı rüyalara yolculuk başlar. İrkilmem geç oldu. Epey süre geçirdim içerde. Kapı açıldı birsi girdi. Doğal olarak rahatsız oldum, tipimi düzelttim. Sifon çekilir ve dışarı çıkılır. Engin abim orda küçük rezilliğini yapıyor. Sonra ben cool bir şekilde attım kendimi dışarı. Sanki çok rahatlamışım falan?! Engin abi kafayı çevirdi ve bombayı patlattı: "Naber tatlı su stayeri? Tuvaletlerde mi uyuyosun artık? Eheh!" yıkıldım... Daha sonra farkettim ki alnımda kırmızı bir şerit. Nasıl oluyorsa kolumun iz düşümüyle aynıydı! Garip değil mi? Bu da küçük bir rezillikti bu haftaya ait.

Bu hafta İbrahim Beyi ekşi sözlükçü yaptım. Arada görüyorum, o da boş vakitlerinde ekşiye takılıyor çalışırken. Keyif verici. Gururum kabardı. Ayrıca tam şu an bir şeyi farkettim. Şu süper stajyer işe girdi ya hani (bkz: üniversitede iyi öğrenci olunca mezun olmadan kapıyolarmış), bu aslında beni bir sıkıntıdan kurtardı. Hep tırstım aslında, bunun sebebi süper stajyerin stajı bittiğinde onun işleriyle benim uğraşıcak olduğum gerçeği. Perfrmansım asla kesmeyecek onları diye çok korktum. Ancak bunu atlattım! Böyle bir stresim yok, üstümden yük kalktı. Teşekkürler süper stajyer, teşekkürler dunya yachts, teşekkürler Türkiye... İyi geceler, güzel rüyalar...

1 Eylül 2009 Salı

Hunharca Uyandırılmak

Ofise varmışım, üzerimde bir miskinlik. Süper-stajyerin daha bir görevi bitmeden diğerini alıyor. Zaman ona göre pek hızlı geçiyo falan. Benim yine uykum geldi, aslında hiç gitmemişti. Her zaman ki gibi "nasılsa uyandırıcaklar" dedim ve ofisin tenha bir anında kafamı masaya koydum. Pek güzel uyudum bir miktar. Şaşırdım falan, akabinde geriye yaslandım, hafif yan döndüm bariz uyumaya başladım. Ne kadar uyudum bilmiyorum ancak süper-stajyer beni süper über bir muhabbetle uyandırdı.

SS: AAA!! Uyan uyan uyuma şş kalk kalk!
A: Noluyo len?

kısa süreli sessizlik sonrasında

A: Birisi bişey mi dedi? Onun için mi uyandırdın?
SS: Yoo
A: Haa... mırmırmırmırmır...

Geri uyudum, REMlerin en tatlılarından bir kolaj görüyorum falan.

SS: AA!! Uyan uyan, Engin abi bişey dedmişti uyumasın demişti.
A: Ulan!
SS: Şaka şaka dememişti ama uyuma yinede.

Artık tatil istiyorum adeta. İstiyorum yani. İstemek, evet evet! Neyse öğle molası bitmeden biraz daha açık hava çıkayım. Günün ikinci yarısında gemiye inip yavaş yavaş gemiyi gezicem sanırım. Böylece bir miktar daha zaman öldürürüm... Kendinize iyi bakın, iyi günler! ("tıh tıh tıh eyiii günler!" diye bir reklam vardı neydi o?)

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Sürahi'nin Yarısı Boş?!

Son 5-6 yıldır olduğu gibi bu yaz yine ebeveynlerim tatile gitti ve abimle birlikte bekar evi muhabbeti yapıyoruz. Her şey şahane kafama göre takılıyorum evde, daha bi sakin. kimse kimseye karışmıyor. Gerçi sağolsunlar evdeyken de fazla karışmıyorlar. Çok şükür. Hamd olsun... Şaka şaka.

Asıl derdime gelelim. Küçücük minicik bir takıntım var. Çok basit bir şey! Elbet herkesde vardır, çoklu veya tekli olarak herkes bünyede bulunduruyodur bunları. Benim ki de şöyle: "Mutfağa gittiğimde sürahide soğuk su var(dır)". Gerçekten bu hep böyle olmuştur; ben doldururum, annem doldurur, babam doldurur, abim doldurur(!)... Lakin bekar evi moduna girince olaylar değişiyor biraz. Mütemadiyen o sürahilerin dibinde serçe parmak kalınlığındaki suyla karşılaşıyorum. Çıldırıyorum! Böyle çıldırmak istemezdim ama bu benim suçum değil! Sürahinin suçu da değil sanırım. Su içen bir sürahim olduğunu düşünmek bile istemiyorum.

Hemen çözüm ürettim. Annem gitmeden limonata yapmış falan. Sabahtan akşama kadar limonata içiyorum! Çok keyifli! Bu da böyle bir şey işte. iyi geceler uykum var...

Not: Süper-Stajyer hala gitmemiş. Ofiste ihtiyaçları varmış ona...

28 Ağustos 2009 Cuma

Uykuya Direnmek

Çok gereksiz çok! Yorulmuşun etmişin, daha niye oturursun be herif?! Yat uyu güzel güzel! Hem bak elin ayağın titro artık bi' dinlen! Ama yoook, ben bu blogu yazmadan rahat etmicem! Henüz ne yazacağıma karar vermemiş olmama rağmen yazmadığım için çok kaygılıyım. Heni şey gibi, sakalına artık bir şekil vermen gerekir, işler çığırından çıkmıştır ama aynanın karşısına geçip "öff ben napyım ki bu sakala şimdi?!" demenle birlikte her yanını saran bir kararsızlık ve şiddet dolu bir duygu gibi, gibi...

Bak gözlerim kapanıyor. Gözlerim kapanıyor diyince aklıma geldi, bugün diğer stajyer arkadaşla birlikte abuk sabuk bir iş yapıyoduk. Yeni yapılacak olan geminin projesiyle ilgili bazı veriler giriyoruz. Bilen olur belki primavera denilen hoş bir proğğram üzerinden. Ben klavyeye yumuşmuşum o bana rakamları okuyo, ben de yazıyorum falan filan ama inanılmaz göz yorucu bir iş. Bir süre sonra gözlerim kahvemin içine düşücek sandım... Çok iğrençmiş bu dediğim yalnız. Aslında öyle hissetmemiştim aklıma geldi şimdi. Her neyse, bir süre sonra ara verdik çünkü yaklaşık 1300 satır veri giriyorduk. Ben yeni kahve almak için kalktım kahvemi yaptım esniyorum falan. Geri döndüğümde arkadaşı çok derin düşüncelere dalmış buldum. İşaret parmağıyla alnını desteklemiş bir şekilde duruyordu, "sanırım evrenin sırrını çözmek üzere" dedim ve rahatını bozmadan yanına oturdum. Bir süre tavana baktım, sonra asla demonte olmayan promosyon kalemi demonte edebiliceğime inandım onu kurcalıyordum kalemin elimden düşüşüyle birlikte arkadaş irkildi. "Niye uyandırmadın ya?!" diye sitem etti, içindeki suçluluğu hissediyorum. Benim her sabah telefonumla aramda geçen dialoğun daha kibarıydı. Sonra bana rüyasını anlattı, rüyasında tersane otel olmuşmuş 10 kat yükselmişmiş, ama hala tersaneymiş...

Ben uyuduğumda böyle olmuyor ama. Sabah 8.00 civarı (hangi 8?!) varmışım ofise hakk-ı rahmetime kavuşmama ramak kalmış, ölümün soğuk nefesini kulak mememde hissediyorum. Sonra kafam 1500 megaton oluyor, bedenim kaldırmıyor. "Az yatıyom ben çok ses etme arkadaş... mırmırmır..." diyorum ve kafamı masaya koyuyorum. İşte o güzel an, çayırlarda koşan arda oluyorum, vernel reklamlarında mı ne vardı o mekanik ayıcık, onun gibi. Kumaş fetişi vardı onun kesin, sübliminal olarak kumaş fetişini yayıyordu. Herneyse o ayıcık modunda takılıyorum herşey çok sakin ofis zaten huzur yuvası gibi, herkes sakin. Bu rahatımı huzurumu quasi-nirvanamı bozan bir kaç çirkin olayı sayıcam:

1)Kat görevlisi sandalyemin arkasına çarpar, kasten yapmıştır, arkasına bile bakmaz, sonuç: sıçrarım
2)Geriye doğru yatmışsam, Engin Bey kafama çarpar ve "02 Stajyer, uyuma!" der, sonuç: "Eheh tamam, hınımınımınımınım..."
3)Diğer stjyer arkadaş (kendisi yanımda oturur ofiste) kahvesini masaya çarparak sesin katı ortamda daha hızlı hareket etmesinden yararlanmak suretiyle beni rahatsız eder, sonuç: "Eee birader, naber?"

3 adet madde olmasına ramen bunlar her seferinde kasıtlı veya kasıtsız uygulandığı için bir süre sonra dengemi yitiririm ve adeta gözlerim açık uyurum! Beni rahatsız eden nokta şudur ki: Diğer stajyer 8. uykusunu uyurken ben daha REM evresinde neden uyandırılırım? Açıklamasını biliyorum, diğer stajyer arkadaşın adı "süper-stajyer" adeta bir süper kahraman! Tüm işleri ezbere yapabildiği için belkide. Kuşkum şudur ki, o adam o kadar efsane bir stajyerlik dönemi geçirmiştir ki, benim vasat üstü performansım onları kesmiyecek! Gazı vermişler adama, bir şey sorunca azarlarcasına bir cevap almak ve öğrenmekten çok benim oracıkta sinir katsayılarımı yükseltmesi bana bir miktar daha medeni sabır kattı. Seni seviyoruz süper-stajyer! Yolun açık olsun, umarım yarın ki son gününde explorer geçmişinden benim blogumu bulup bunları okumazsın... Okusan da zaten...

Artık uyku vakti geldi, bir şeyler yazabildim belkide ama kesmedi, güzel olmadı, çalamadım ben bu sefer, uykum var. İyi geceler ey ademoğlu! (Karesioğulları vardı, onlar ne oldu? Karekökoğullarıyla kapışmışlar diye duydum en son!? Kötü oldu bu giderayak...)

27 Ağustos 2009 Perşembe

Toplantıya Çağırılmamak

Bir of çeksem... Bi' halt olmaz aslında. Ancak içimde bir sıkıntı, oturdu vallahi. Ofiste boş boş oturuyorum şu an ve departman müdürü aniden elinde bir bardak sütle durdu. Ben "acaba aklından neler geçiyo?", "acaba süt sıcak mı?", "süt içse dili yansa müdür olması yoğurtu üfleyerek yemesine engel olur mu?", "hebele"... Derken "arkadaşlar bi' odama gelin anlatıcaklarım var!" dedi, sütle bir alakası yokmuş adamın söyliceklerinin.

Umudumu yitirmedim, hala odasında ki toplantıda sütün faydalarını karakteristik özelliklerini falan anlatıcak diye hayaller kuruyordum ancak toplantıda alınan kararları aktarmaya başlayınca hayallerim süte düştü. Beni asıl sıkan nokta bu değil aslında. Herkesi toplantıya çağırdı, diğer stajyer arkadaşı bile! Hatta herkes birbirinden habersiz ona "hadi sen de gel", "haydi gel içelim" tarzında şeyler söylediler. Ancak bana kimse bir şey demedi. Dış kapının dış mandası olarak tüm toplantıyı dinliyorum. Üstelik defterimi yazarken yanıma gelen kat görevlisiyle aramda ilginç bir diyalog geçti:

Görevli: Sen nasıl yazıyon öyle yau?
Arda.Bay: Neyi nasıl yazıyorum? (yazımın ebatları ve miktarıyla alakalı sanırım)
G: Yoh yoh o elinin hali ne, nasıl eyle yazıyon ki?
A: Ne varmış elimde yahu?

Dememle adam elimin taklidini yaptı. Bir an peygamber devesi stiliyle kung-fu yapıcak zannettim. Öyle büktü bileğini! Benden tiz bir tonla "Ehi alışkanlık işte..." cümlesi fırladı. Üstelik daha fazla gözlem yapabilmek için bir kaç dakika daha başımda bekleyip yazımı inceledi. Resmen adam üzerimde ergonomi çalışması yaptı bu esnada... Gittiğinde yazımı tamamiyle unutmuştum. "Allah belanı..." diye başladım ki çoktan "I'm singing in the raaiiin... dutdut durudut..." diye mırıldanarak gitmişti... Şaka şaka türkü söylüyodu sanırım.

Diğer stajyerin bu yazıyı görmesi benim repütasyonumu(!) sarsıcağından Ben burda bitiriyorum. Zaten hızlı hızlı yazıyorum, toplantının bitiş kıvranmalarını duyuorum "eveet", "işte böyleee", "evet arkadaşlaar" diye sesler geliyor. Kendinize iyi bakın, kavunları çok sıkmayın, karpuzlara çok vurmayın. Ramazan davulcusuna vurun... Sıkılmayın onun için diyorum. Hadi publish edelim "pisssmilll"... Bu arada Bismil diye bir yer varmış Diyarbakır'da, Pismil imiş eski adı. Pis dere, demekmiş. Bataklıkmış kendileri. Her şey daha anlamlı. Ahanda toplantı bitti!

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Pisssmilll...

Hayırlı bir başlık evet. "Pissmilll" in ne olduğunu bilen elbet vardır ama asıl konu bu değil. Sadece yaşlı teyzeler dolmuşa binerken falan "pisssmilll..." diyolarsa vardır güzel bir sebebi ve kavun da kabakgillerdense başlık bu olmalı bu yazıya. Hadi hayırlısı...

Asıl konuya gelelim mi? Gelelim, tabi. Eiiingh...ımmmfshh... Şaka yapmışım asıl konu yokmuş aslında! Belki sadece yorgunum, belkide sadece midem kavun dolu olduğu içindir! Bunu şu anda bilemeyiz üzerinde çalışmak lazım. Neden bu kadar kavun yiyorum bilmiyorum ancak bal gibiymiş şerefsiz! Ama neden yorgun olduğumu çok iyi biliyorum. Sabah 5te kalkmak, 8de mesai başlar 12.30-13.30 mola (tek sıgara içilebilir zaman), 18.00da mesai biter. 35dk'dan günde 70dk tren (bu yine iyi geçen yaz 60dk sadece gidişi tutardı, pehh). Bu yorucu bir şey, şakaya gelmiyor. İnsanın yaşam düzeni 1 saat kayınca doğal olarak sabah kalkmak imkansızlaşıyor. Nereye varıcam bilmiyorum bu yazıyla. Galiba bittim şu anda, yaşam enerjim gitmiş. Çok sıkılıyorum ey blog... Lakin sonraki günlerde güzel başlıklarla "summon" olmam çok muhtemeldir. Hayata olan inancınızı kaybetmeyin ve kavunun kabakgillerden olduğunu unutmayın!